16 Ağustos 2011 Salı

Hizmet Tiryakiliği



Soru: 1) Sohbetlerde duyduğumuz “hizmet tiryakiliği” ifadesine yüklenen manaları lütfeder misiniz? Hizmet tiryakiliği ne demektir; bir hizmet tiryakisinin hususiyetleri nelerdir?

-Hizmet tiryakiliği; şimdilerde “adanmışlık” kelimesiyle, ilk devir itibarıyla da “vakıf” sözcüğüyle dile getirilen mananın diğer bir ifadesidir. Allah rızası için, her zaman iman ve Kur’an hizmetine koşturma, vatana ve millete faydalı olmaya çalışma, hep bu maksatla oturup kalkma, düşünüp proje oluşturma ve hatta sadece bu gayeyle okula gitme gibi manaları ihtiva eden bir tabirdir. (00:48)

-Aslında, yaygın manasıyla tiryakilik güzel bir şey değildir. Adetleri, alışkanlıkları ve tiryakilikleri terk edebilmek de hürriyetin ayrı bir yanını teşkil eder. “Terku’l-âdât mine’l-mühlikât – Âdet ve tiryakilikleri terketmek de öldüren faktörlerden biridir” sözünde ifade edildiği gibi insanın alıştığı ve adeta bağımlısı haline geldiği şeylerden uzaklaşması çok zordur. Yeme-içme bağımlısı, uyku düşkünü, rahat tutkunu ve yuva meftunu olan insanların bunları muvakkaten de olsa terk etmeleri neredeyse imkânsızdır. Oysa ki bir mü’min, en zor şartlar altında yaşamaya kendisini alıştırmalıdır ki bazı mahrumiyetler sebebiyle büyük sarsıntılar yaşamasın. (01:52)

-İbadet ve hizmet bağımlılığına giden yolun başında biraz tekellüfün olması tabiîdir. Başlangıçta insan biraz zorlanabilir; tekellüflere girebilir. Fakat unutmamak lâzımdır ki, her mutâvaat, tekellüfün bağrında yeşerir, gelişir, kök salar ve bir çınar haline gelir. Evet, insan tabiatının bir mesele karşısında boyun eğmesi ve onu kabullenmesi (mutâvaat), biraz zorlanma ve az sun’îliklere girme (tekellüf) sonrasında mümkün olur. (03:45)

-İman hizmetinin ve i’lâ-yı kelimetullahın bağımlıları, “Allahım, ben bu işin bir ucundan tutabileceksem yaşamamım bir manası var; yoksa, hayatın bir anlamı olmadığından emanetini almanı diliyorum” düşüncesiyle nefes alıp verirler. (05:38)

-Himmete çağırılmadığı zaman küsecek kadar hizmet tiryakisi olanların yanı sıra defaatle yanıma gelip “Hocam, öğretmenler, rehberler ve talebeler hicret ediyorlar. Ne olur, tavsiye ve teşvik buyursanız da esnaf olarak biz de dünyanın dört bir yanına koşsak, bir karanlık noktaya da biz meşale tutsak!..” diyen adanmışlar görmenin bahtiyarlığını yaşıyorum. (09:15)

-Herkes belli bir sorumluluk alıp yapabileceklerini yapmalı ve herkesin sa’y u gayreti takdir edilip alkışlanmalıdır. Bununla beraber, hem tecrübe ve kıdeme saygı duyulmalı; hem de genç ve şevkli insanların önleri açılmalıdır. Büyükler küçüklerine yol verip onları teşvik etmeli; küçükler de büyüklerine karşı hürmette kusur etmeyip onların tecrübelerinden azami istifa etmeye çalışmalıdırlar. (13:33)

Soru: 2) “Şeytan herkese sıkletine göre musallat olur” buyurdunuz. Bu husus nasıl anlaşılmalıdır? (19:16)

-Bir insan düşünün ki, çeşitli sebeplerle kendini kin, nefret ve öfkeye kaptırmıştır. Bu insan, o anki hâlinin muktezası olarak, sağa sola saldırır, eline geçeni atar ve karşısındakinin hakkından gelmek için elinden gelen her şeyi yapar. Zira bu insanda artık muvazene, muhasebe, salim düşünce yoktur. Yani dengesizlik bu kişinin saatlerini, dakikalarını, saniye ve saliselerini kaplamış, hatta ruhunu bile sarmıştır. Böyle bir ruh hâleti içinde olan o insan, artık kazandığı ikinci fıtratın gereğini yapacaktır. İşte, öyle öfkeli bir insan gibi, şeytan da mahiyetindeki güzelliğe açık kabiliyetlerin hepsini iradesiyle öldürmüş ve kötülüğe ait bütün istidatlarını da inkişaf ettirmiştir; böylece İblis’in hayatını tamamen kötülük sarmıştır. (19:39)

-Şeytan, kin ve gayzını şu cümlelerle ifade etmiştir: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra mutlaka onlara önlerinden-arkalarından, sağlarından-sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’râf sûresi, 7/16-17) Peki, şeytanın sağdan, soldan, önden ve arkadan gelmesi ne demektir?.. (21:30)

-Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz sabah akşam şu duayı tekrar etmiş ve ümmetine de tavsiye buyurmuştur:

اَللّهُمَّ احْفَظْنِي مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي وَعَنْ يَمِينِي وَعَنْ شِمَالِي وَمِنْ فَوْقِي وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْتِي.

“Allahım, önümden ve arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek tehlikelerden) beni koru ve ayağımın altından derdest edilmekten de Senin azametine sığınırım.” (22:24)

-Kim Allah’a daha yakınsa ve Allah adına hayırlı işler yapıyorsa, şeytan ona daha çok düşmandır. (23:46)

-Ebû Leys Semarkandî, Tenbîh’ul Gâfilîn’in son bahsinde Peygamber Efendimiz ve şeytanın karşılaştığından, Efendimizin ona on tane soru sorduğundan bahsediyor. Soruların birinde Peygamber Efendimiz, “En çok kimden nefret ediyorsun?” deyince “Senden” diye cevap veriyor mel’un. Elbette O’ndan nefret edecektir. Çünkü O’nun, kâinatın yüzüne serptiği nurlarla varlığın mânâsı ve mahiyeti okunmuş; şeytanın oyunları bozulmuştur. Çünkü O olmasaydı eşyânın mahiyeti anlaşılamayacaktı… O olmasaydı biz Enbiya’yı tanıyamayacak… O olmasaydı dünya ve ukbâyı anlayamayacaktık. Elbette şeytan O’nun düşmanı olacaktır. Ondan sonra da derecesine göre, peygamber vârislerine düşmanlık edecektir. (23:55)

-Üstad, “Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.” demiyor mu? Eğer hayırlı işlerin arkasındaysanız, şeytan ve onun cinnî-insî dostları sizinle de uğraşacaklardır. Peki neden başkalarıyla uğraşmıyorlar? Niye uğraşsınlar ki? Anlatılır ya: Birisi, caminin önünden geçerken bakmış ki orada başka biri bekliyor. “Sen kimsin, burada ne bekliyorsun?” diye sormuş. Karşıdaki cevap vermiş: “Ben şeytanım, şu camiden çıkacak insanları bekliyorum. Elimdeki şu gemleri onların kafalarına vuracak ve istediğim tarafa yönlendireceğim onları.” Adam tekrar sormuş; “Benim için getirdiğin gem hangisi?” Şeytan cevap vermiş: “Senin için geme lüzum yok ki; sen zaten küçük bir işaretle kendi ihtiyarınla arkamdan koşturup duruyorsun.” (25:57)

-Hazreti Câbir’in (radiyallahu anh) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Şeytan tahtını su üzerine kurar. Sonra bölük bölük askerlerini etrafa gönderir. Askerlerinin derece ve makamca kendine en yakını, fitnesi en büyük olandır. Yardımcılarının biri “Şöyle şöyle işler yaptım” der. İblis ona, “Senin yaptığın çok önemli bir şey değil” der. Sonra onlardan bir diğeri, “Karı ile kocanın arasını iyice ayırıncaya (boşanıncaya) kadar peşlerini bırakmadım” der. Bu ifade üzerine İblis o yardımcısını kendisine yaklaştırır ve ‘Sen ne güzel bir iş yapmışsın!’ diyerek onu takdir eder (ödüllendirir).” (29:02)

-Maddî yönü ve cismaniyete bakan yanlarıyla dünyanın bütün nimetleri (lezzetleri) zehirli bala benzemektedir; lezzetleri nispetinde acıları da vardır. Bu hakikati, nef¬sin ne can alıcı bir hasım olduğunu da nazara vererek, Hakim Busayrî ne güzel ifade eder:
كَمْ حَسَّنَتْ لَذَّةً لِلْمَرْءِ قَاتِلَةً مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ أَنَّ السَّمَّ فِي الدَّسَمِ

“Nefis insana, nice öldürücü lezzetleri öyle şirin göstermiştir de, insan onun yağın içinde zehir sunduğunu bilememiştir.” (32:30)
M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder