23 Kasım 2014 Pazar

DÜNYA DÖNÜYOR PEKİ BİZ?

Dünya, kendi ekseni etrafında dönüşünü 24 saatte tamamlar. Buna gün denir. Güneş’in etrafında dönüşünü ise 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna da yıl denir.
Dünya, kendi ve Güneş’in ekseni etrafındaki dönüşünü inanılmaz hızlarla gerçekleştirir. Yaklaşık olarak kendi ekseni etrafında 1,600 kilometre hızla, Güneş’in etrafında ise 105,000 kilometre hızla döner. Peki Dünya bu kadar hızlı hareket ederken neden biz hissetmeyiz? Aslında bu sorunun cevap oldukça açık. Dünya dönerken, içinde bulundurduğu tüm cisimleri ve hava kütlesini de kendi hızıyla döndürür. Etrafında bulunan gök cisimleri de çok uzak olması dolayısıyla kıyaslama yapamadığımızdan Dünya'nın dönüşünü hissetmeyiz. Bir otomobil ile seyahat ettiğimizi farz edelim. Camlar kapalı olduğunda otomobilin içerisindeki hava da otomobilin hızı ile aynı olduğundan herhangi bir hava akımı olmaz. Ancak camı açtığımızda hava molekülleri yüzümüze otomobilin hızına göre şiddetli çarpar. Dünya'nın dönüşü de aynı otomobilde seyahat etmeye benzer. Bizler de Dünya'nın hızı ile döndüğümüzden Dünya' nın bu inanılmaz hareketini hissedemeyiz.
Dünya'nın etrafındaki gök cisimlerini göre bilseydik, Dünya'nın ne kadar hızlı hareket ettiğini fark edebilirdik. Oysaki dönüş hızını hiçbir cisim veya olgu ile kıyaslayamadığımızdan Dünya'nın hareketini hissedemeyiz. Bu durum camları olmayan bir uçakta uçmaya benzer. Uçakta camlar olmadığından dağları, denizleri göremediğimiz için kıyaslayacak hiçbir şey olmaz. Böylelikle uçtuğumuzun farkına varamayız.

                                    http://www.iyzi.net/genel-kultur/dunyanin-donusunu-neden-hissetmeyiz.html

21 Kasım 2014 Cuma

PRATİK BİLGİLER

FAYDALI BİLGİLER
Kuru fasulyeleri dağılmadan pişirmek istiyorsanız tuzu ve salçayı ya da domatesleri fasulyeler yarı piştikten sonra koyun.
Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için yağın içine bir iki dal maydanoz atın. 
Pilavın tane tane ve beyaz olmasını istiyorsanız içine 3-4 damla limon suyu koyun.
Tavuğun üzerine limon suyu sürer ve tuz serperseniz tavuğun nar gibi kızardığını görebilirsiniz.
Değersiz olarak gördüğünüz limon kabuklarını güneşli bir yere koyup kurutursanız, özellikle isli ve yağlı mutfak eşyalarınızı ovarken şaşırtıcı sonuçlar alabilirsiniz. 
Süte biraz karbonat atarsanız hem çabuk bozulmaz hem de kolay hazmedilir. 
Balığı seçerken son derece dikkatli olmalısınız. Gözleri pırıl pırıl parlak, solungaçları ise pembe yada kırmızı renkte olmalıdır. 
Limon sert ise, kesilmeden evvel bir iki dakika sıcak suya batırınız, daha sulu olur. 
Buzdolabınızın iyi soğutması için içine bir torba tuz koyun. Tuzun dolaptaki nemi aldığını göreceksiniz. 
Balıkları temizlemeden yarım saat kadar dondurucuda bekletirseniz, temizleme işi sizi daha az yorar. Balık pişirirken hiç de hoş olmayan bir koku kaplar evi. Bunu önlemek için de kabın veya tavanın içine birkaç defne yaprağı atmayı deneyin. 
Açılmakta direnen cam kavanozların altına sert bir şekilde vurursanız açılacaklardır. 
Yeterince olmamış limonlardan beklenildiği kadar su çıkmaz. Tıpkı çok sert limonlardan da çıkmadığı gibi. Bu tür limonları kesmeden önce, birkaç dakikalığına çok sıcak suya batırıp bekletin. Limonların daha fazla su verdiğini göreceksiniz. 
Pirinç, fasulye, mercimek, kuru bakla ve benzerlerini saklarken böcek oluşmasını önlemek için kavanoz ya da kutunun içine iki, üç diş sarımsak koyun. 
Tuz topaklanıyorsa tuzluğun içine birkaç adet pirinç koyun. Pirinç tuzun rutubetini alacak ve topaklaşmayı önleyecektir. 
Mumların ömrünü uzatmak için kullanmadan iki saat önce buzdolabının derin dondurucusuna koyarak bekletin. 
Patateslerin filizlenmesini önlemek için patates torbasının içine birkaç adet yeşil elma atın. 
Marulların uzun süre taze kalması için bir saat su dolu bir kapta tutun. Sonra buzdolabına açık kısmı aşağı gelecek şekilde yerleştirin. Bu şekilde on gün saklayabilirsiniz.
Duvarınıza çivi çakacağınız zaman işaretlediğiniz yerin üzerine çapraz bant yapıştırın. Çiviyi öyle çakın, böylece duvarın alçısını çatlatmamış olacaksınız.
Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir gece soğuk suda bekletin, sonra yıkayın, çekmeyeceklerdir.
                             LEKELERİ NASIL ÇIKARIRIZ?

Kan Lekelerini Çıkartmak İçin ;
Kan lekesini çıkarmak için oksijenli su kullanın. Önce bu suda ıslatıp bekletin, daha sonra ılık suyla ve sabunla yıkayın.
Bir aspirin tabletini ıslatıp, lekenin üzerine sürün bekletin. Kuruyunca fırçalayıp, temizleyin.
Önemli : Kan lekesini asla sıcak suyla yıkamayın, leke kalıcı olur.
Sakız Yapıştıysa ;
Elbisenize çiklet mi yapıştı? Sizde Ne Beceriklisiniz Biraz da Kendinizi Elbisenin Yerine Koyun Artık Ondan Hayır Gelmez Atın Çöpe Dermişiz :) Tabiki Hayır Bunun İçinde Birkaç Çözüm Var Elbet :)
Çikletin yapıştığı yerin tam altına isabet eden yerine naylona sarılmış bir miktar buz koyun. 

Biraz bekleyin buzun soğutucu etkisiyle çiklet donar.

Sonra bir fırçayla bu donan çikleti fırçalarsanız, hepsi yapıştığı yerden çıkar.

Meyve Lekelerini Çıkartmak İçin;
Beyaz kumaş üzerindeki leke: Lekeyi amonyaklı suyla yıkayın. Çıkmazsa, çamaşır suyu ilave ettiğiniz sabunlu suya batırıp lekeli kısmı ovun.

Renkli kumaş üzerindeki leke: Şu malzemelerden mevcut olan biriyle temizleyebilirsiniz; 90 derecelik alkol, amonyak ilave edilmiş oksijenli su, ekşimiş süt. İki üç saat leke üzerinde bırakacağınız ekşimiş süt, meyve lekesini çıkartacaktır.

Sentetik kumaştaki leke: Şu malzemelerden mevcut olan birisine batırdığınız bir pamuk parçasıyla lekeyi silin; limon suyu, beyaz sirke, hafif amonyaklı su. Ancak bu işi yapmadan önce lekeli kısmın altına bir kumaş parçası koymayı unutmayın.

Yünlü ve ipekli kumaştaki leke: Lekeli kısmın altına su emen bir kumaş parçası yerleştirin ve lekeyi beyaz sirkeyle silin.

Eldeki lekeler: Ellerinizdeki meyve lekelerini sirkeyle yıkar veya silerseniz kolayca çıkarabilirsiniz.

Sebze Ayıklarken Ellerdeki Lekeleri Çıkarmak : Bu lekeler, ellerimizi yıkadıktan sonra bile temizlenmezler. Fakat portakal kabuğuyla ovarsak hemen kurtuluruz bu sevimsiz lekelerden.

Ütüde Sararan Çamaşırı Beyazlatmak : Sararan kısmı nemlendirin. Üstüne mısır nişastası serpin. Sonra yine bir bez aracılığıyla ütünüzle kurutun. Leke yok olacaktır. Bir başka yol da sararan kısmı oksijenli su ile ıslatıp, gene ütüyle kurutmaktır.

Tereyağı Lekesini Çıkarmak : Sentetik kumaştaysa sabunlu su yeterli olacaktır. Pamuklu ve beyaz kumaştaysa yıkamadan önce kuru sabun sürtün. Yünlü veya ipekli kumaştaysa talk pudrası ve tebeşir tozundan yararlanın.

Yağ Lekesini Çıkarmak : Kızartma yaparken ne kadar dikkat etsek de tamamen engelleyemeyiz. Bunları temizlemek için en etkili temizleyici ispirtodur. Zeytinyağı lekesini elbiseden çıkartmak için sakın su ya da kolonya kullanmayın. Hemen bir lokma ekmek içini yuvarlayıp lekenin üstünde gezdirin.

Tentürdiyot Lekesini Çıkarmak : Leke yeni ise, alkol yararlıdır. Eğer eski ise, benzin gibi şeyler ya da oksijenli su kullanılır.

Zamk Lekesini Çıkarmak : Çıkartmak istediğiniz lekenin altına su emici bir kumaş parçası koyun ve lekeli kısmı beyaz sirkeye batırılmış bir bezle silin sonra durulayın.

Zift Lekesini Çıkarmak : Üstüne vazelin sürüp bir saat bekletmek, sonra da lekeyi her eczaneden rahatlıkla bulabileceğiniz eterle silmeniz gerekmektedir. Sert Yüzeylerdeki Zift Lekelerini Çıkartmak İçin İse (Özellikle Araçlardaki Zift Lekeleri) Mazot İle Siliniz.

Su Lekesini Çıkarmak : İpekli ya da pamuklu kumaşlardaki su lekesini çıkartmak için lekeli yerleri bir bardak ya da şişenin dibiyle ovun. Fanilalarla yünlüleri ütülemek yeterlidir.

Ot Lekesini Çıkarmak : Lekeyi ıslattıktan sonra üzerine eşit miktarda sofra tuzu ve kırımtartar serpin. Güneşte kurusun.

Çimento Lekesini Çıkarmak : Yerdeki çimento lekelerinin üzerilerine sıcak alkol sirkesi dökün. Kuvvetli fırçaladığınızda yok olduklarını göreceksiniz.www.bayan24.com

Balmumu Lekesini Çıkarmak : Lekeli yere bir kurutma kağıdı yerleştirip, balmumunu emmesi için üstünde sıcak ütüyü gezdirin.

Süt Lekesini Çıkartmak : Yıkanabilen kumaştaysa sabunlu bezle silin. Yıkanmaz kumaştaysa benzine batırılmış bir bezle bastırmadan silin. Elin hafif temasıyla benzini uçurun. Sonra ılık suda durulayın ve nemli bezle tersinden ütüleyin.

Çikolata lekesini çıkarmak için : 90 derece alkol karıştırdığınız bir miktar suyla lekeyi silin. Hemen ardından temiz suyla durulayın.

Meyve lekeleri için: ise, suyu suyla temizleme yöntemi en yararlı olandır. Meyve suyunu direkt olarak musluk suyunun altına tutun. Başka hiçbir şey sürmeyin. Su lekeyi yavaş yavaş akıtacaktır. Daha sonra normal olarak yıkayın.

Pas lekesini çıkarmak içintuza birkaç damla limon suyu akıtın, bununla ovuşturarak silin. Daha sonra birkaç damla amonyak kattığınız suyla bir kez daha silin. Temiz suyla durulayın.

Beyaz mermer üzerindeki sarı lekeleri : gidermek için tuzla limon suyunu karıştırıp bununla iyice ovun. 

21 Ağustos 2014 Perşembe

KAHVE

Kahve Ve Mutluluk

ABD'deki Harvard Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, kahve içme alışkanlığına sahip kişilerin intihar etme riskinin yüzde 50 az olduğunu gösterdi.Araştırmacılar, 16 yıl boyunca sağlık durumu ve beslenme alışkanlığı incelenen 200 bin kişiye ait verileri değerlendirdi.


Bilim adamları, günde 2-4 fincan kahve içenlerle hiç içmeyenler ile nadiren içenler ve kafeinsiz kahveyi tercih edenlerin psikolojik durumunu karşılaştırdı. Her gün 2-4 fincan kahve içen kadın ve erkeklerin intihar riskinin diğer gruptakilerden yüzde 50 az olduğu görüldü.

Araştırmaya imza atanlardan Michel Lucas, bir fincan kahvede yaklaşık 140 miligram kafein bulunduğunu, kahvenin kafein ihtiyacının yüzde 80’ini karşıladığını hatırlattı.

1 Fincan Kahve= 3 Fincan Çay

Lucas çayın 47 miligram kafein içerdiğini, dolayısıyla bir fincan kahvenin etkisini sağlayabilmek için yaklaşık 3 fincan çay içilmesi gerektiğini vurguladı. Ancak araştırmacılar, kahve tüketiminin abartılmaması gerektiği uyarısında da bulundu.

Daha önce enerji verici özelliğe sahip kahvenin kalbe, gözlere ve karaciğere faydalı olduğu belirlenmişti.

2011’de yapılan bir araştırma da, kahve içen kadınların depresyona yakalanma riskinin yüzde 15 azaldığını göstermişti.
                                                                            ... ALINTIDIR...

               http://www.gidagundemi.com/beslenme-ve-saglik/beslenme/kahve-ve-mutluluk-h1461.html

ERKEN HAZIRLIK BAŞARI GETİRİR



Liseyi bitiren her öğrencinin hedefleri arasında iyi bir gelecek, iyi bir statü ve iş, iyi bir aile ve hayat şartlarına sahip olma gelmektedir. Bunlara ulaşmanın ön koşulu 2 milyonu aşkın adayın girdiği üniversite sınavlarında iyi bir bölümde eğitim almaktır. Binde bir puanın dahi önemli olduğu bu sisteminde, hazırlığa ne kadar erken başlanırsa o kadar avantajlı olunacaktır. 
Adaylar erken hazırlık süreciyle, testlere ayırması gereken zaman,hedefledikleri bölümlere girebilmeleri için yapması gereken net sayıları,YGS ve LYS’de konu dağılımlarını öğrenecekler, diğer arkadaşlarına göre daha çok deneme sınavına girerek sınav tecrübesi kazanacaklardır. Bunun neticesinde sınav için gerekli teknik ve taktiklere daha önce sahip olacaklarından başarıları da buna bağlı olarak artacaktır.
Sınavlara erken hazırlığın gerekliliği;
• Çalışılması gereken YGS ve LYS ders konularında artış var,
• Sınav soruları konuların ayrıntılarından gelmekte,
• Üniversitelerin istenilen bölüm kontenjanları sınırlı olmakta,
• Zaman azaldıkça sınav stresinde artış gözlenmekte,
• Sınav konularına hazırlık 1-2 yılda bitmemektedir.
Erken hazırlıkla elde edilecek kazanımlar;
• Her derse yeterince zaman ayırmanın ve çalışmanın verdiği bir güven olacaktır.
• Sınavda hangi konulardan ve hangi tür soru geldiğinin farkına varılacaktır.
• Soruların soruluş tarzı, soruların mantığı ve soruların konulara göre dağılımı kavranacaktır.
• Erken hazırlık nedeniyle sınav öncesi, sınav paniği azalacak buna bağlı çalışma verimi artacaktır.
• Öğrenilecek konu uzun zamana yayılarak daha kalıcı ve etkili olması sağlanacaktır.
• Ana-babanız ile aranızda ders çalışma konusunda çıkabilecek anlaşmazlıklar olmayacaktır.
Ders çalışamama sorununuz mu var?
Ders çalışma konusunda sorunlarınız varsa öncelikle aşağıda sıraladığımız  “yanlış çalışma alışkanlıkları”nı inceleyip hangisinin ya da hangilerinin sizde olup olmadığını düşünmelisiniz.
• Amaçsız ve plansız ve programsız çalışma,
• Evin değişik yerlerinde çalışma,
• Yatarak, uzanarak çalışma,
• TV karşısında ya da müzikle çalışma,
• Ezberleyerek öğrenmeye çalışma,
• Derslerden korkma, anlayamadığı dersi bırakma,
• Derslerle ilgili önyargılar,
Eğer yanlış çalışma alışkanlıklarına sahipseniz, ders çalışma konusundaki sorunlarınız, büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor olabilir. Ders çalışma planı yapmak, ders çalışma sorununun öncelikli çözümlerindendir.
Başarının en kolay ve
en kısa yolu çalışmaktır
Sınavdan önce birçok öğrenci kendisine “Yeterince çalıştım mı?” arkadaşlarına ise “Çalıştın mı?” sorusunu yöneltir. Sınavdan sonra ise genelde “Çok çalışmıştım; ama olmadı…” yorumu yapılır. Bu yorum sınava hazırlanan adayın “öğrenmeyi bilmediğini” gösterir. Çünkü öğrenmek ile çalışmak birbirinden farklı anlamlar içerir. Bireyin, çalıştığı halde öğrenemediği konular olabileceği gibi çalışmadan da öğrenebileceği konular bulunabilir. O zaman öncelikle bir kişinin kendisine sorması gereken soru “Ben öğrendim mi?” olmalıdır. Bu sorunun cevabı “evet” ya da “hayır”dır. Ancak öğrendim mi sorusundan önce de kişinin kendisine “öğrenmeyi öğrendim mi?” sorusunu yöneltmesi gerekir.
Meşgul olmak kolay,
verimli olmak zordur
Hayatınızla ilgili kararları rastlantılara bırakırsanız, çalışmalarınızı ve başarınızı engelleyecek pek çok sebeple karşılaşırsınız. Başarıya ulaşabilmek için anlama, öğrenme ve hız kazanma çalışmalarını sistematik bir şekilde sürdürmek gerekir. Verilen bilgileri programlı ve disiplinli bir ev çalışmasıyla sürdüremeyen öğrencinin başarıya ulaşması çok güçtür.
                                                                               ... ALINTIDIR ...
 Yazının orijinalini görmek için buraya tıklayın:    http://www.femdershaneleri.com.tr/erken-hazirlik-basari-getirir/

11 Temmuz 2014 Cuma

BEYNİMİZ NE KADAR BİLGİ DEPOLAYABİLİR ?

Beynimiz gerçekte ne kadar veri depolayabilir?
İnsan beyni ve bilgisayarlar yıllardır süregelen bir karşılaştırma içerisindeler. Günümüz teknolojisi veri işleme hızı konusunda teoride insan beyninin hızına ulaşmış durumda. Peki hiç beyinlerimizin gerçekte ne kadar veri depolayabildiğini düşündünüz mü?
Bu sorunun cevabı aslında biraz da kime sorduğumuza bağlı. Bazıları bu kapasitenin ortalama 1 TB (1000 GB) olduğunu düşünüyor. Bu günlerde bu kapasitenin 3 katını sadece birkaç yüz lira ödeyerek satın alabiliyoruz. Başka bir tahmin ise bu rakamın 100 TB’a yakın olduğu yönünde. Washington Post’tan Forrest Wickman bunu şöyle açıklıyor:

"İnsan beyninde yaklaşık 100 milyar nöron bulunuyor. Bu nöronların her biri ortalama 1000 bağlantı kuruyor ve bu da yaklaşık 1000 potansiyel sinaps anlamına geliyor. Verilerin depolandığı bu sinapsların toplam sayısına baktığımızda 100 trilyon veri noktasına yani 100 TB’lık bir alana ulaşıyoruz."
Bu tahmin her sinapsın 1 byte veri depoladığı kabul edilerek yapılmış. Gerçekte her biri daha az veya daha çok veri depoluyor olabilir ya da sinapsların şimdiye kadar bildiğimiz iki durumundan (açık ya da  kapalı) daha fazla durumu olabilir.
Beyin aktivitelerini modellemek için kullandığımız bilgisayarların işlemcileri ikilik sayı sistemini (binary) temel alıyor. Fakat beynimiz büyük ihtimalle bu şekilde çalışmıyor. Ayrıca sinapsların birbirlerine bağlı olarak çalıştığını ve büyük bir sinir ağı kurduklarını biliyoruz. Birkaç yıl önce bazı araştırmacılar insan beyninde bir saniye içerisinde gerçekleşen sinir impulslarının sayısını 6.4*1018 olarak tahmin etmişlerdi ki teknolojimiz bu rakama gündelik bilgisayarlarımız ile 2007 yılında zaten ulaşmışlardı. İşte bu geniş sinir ağının veri işleme hızı kadar depolama kapasitesini de aynı şekilde artırdığı düşünülüyor.
Northwestern Üniversitesi’nden psikolog Paul Reber buna karşı çıkıyor ve daha önceki tüm tahminleri şu şekilde aşıyor:
“…nöronlar birbirlerine her biri tek başına birçok hafızayı işleyebilecek ve bunu kendi aralarında çok yüksek bir hızda paylaşabilecek şekilde bağlılar. Bu da beynimizin depolama kapasitesini 2.5 Petabayt (1 PB = 1000 TB) seviyelerine çekiyor. Örnek vermek gerekirse beynimiz bir televizyondaki dijital video kaydedicisi olsaydı, bu televizyonu izleyenler 3 milyon saat boyunca aralıksız olarak en sevdikleri şovu seyredebilirlerdi. Bunu sağlamak içinse televizyonu 300 yıl boyunca açık tutmanız gerekirdi.”
Sizce bu tahminlerden hangisi gerçeğe en yakın? Bir terabayt? 1000 terabayt? 2.5 petabayt? Ya da tüm insan zihnini 300 MB’a (3 dakikalık 60 adet mp3) sığdırabilir miyiz? Bazı anılar diğerlerinden daha mı fazla yer kaplıyor? Unutulan anılar beyinlerimizden siliniyor mu yoksa bilinçaltımızın tozlu köşelerindeki unutulmuş klasörlere mi kaydediliyor. Geçmişten gelen önyargılarımız geçici bir rüyadan daha mı fazla yer kaplıyor? Her veri farklı bir formatta mı kodlanıyor? Biz veriler arasında dolaşırken örneğin bir GIF (hareketli resim) dosyasının kavramsal karşılığı beynimizde ne olarak yer alıyor. Bu soruların cevapları belirsizliğini hala koruyor.
Belki de anılarımızın boyutlarının ve insan beyninin depolama kapasitesinin ölçülebilir değişkenler olup olmadığını sormamız daha doğru olur. Beynimizin kapasitesi sınırlı olduğundan bu teorik olarak ölçülebileceği anlamına geliyor. Fakat tam olarak ne ile sınırlandığını ve bunu nasıl ölçebileceğimizi anlamak sinir bilimi, robot bilim ve bilgisayar bilimi alanlarında araştırmalar yapan bilim adamlarına düşüyor.
 
 
 
 KAYNAK:     www.bilim.org

14 Nisan 2014 Pazartesi

ANALİTİK KİMYA

Analitik kimya Kimya bilimine bağlı ana bilim dallarından biri.
Belirli bir maddenin kimyasal bileşenlerinin ya da kimyasal bileşenlerinden bir bölümünün niteliğinin ve niceliğinin incelendiği bilim dalıdır.

Türleri

Kimyasal analiz sırasıyla kalitatif (nitel) ve kantitatif (nicel) olmak üzere iki şekilde uygulanır. Bir maddenin hangi bileşenlerden (element veya bileşiklerden) meydana geldiğini bulmaya yarayan analiz türüne kalitatif; bu bileşenlerden her birinin ne yüzdede olduğunu bulmaya yarayan analiz türüne de kantitatif analiz denir.
Kantitatif analiz, metodlar yönünden klasik ve modern olmak üzere ikiye ayrılır. Klasik metodlar maddenin ağırlık ve hacim özelliklerine dayanan metodlardır. Maddenin ağırlığı göz önüne alınarak yapılan analize gravimetrik, hacim göz önüne alınarak yapılana da volumetrik analiz denir. Gravimetrik ve volumetrik analizlerin her ikisi de günümüzde çok kullanılmaktadır. Bilhassa fen ve şehirciliğin gelişmesiyle, medeniyeti tehdit etmeye başlıyan çevre meselelerinin tesbiti çalışmaları bu metodların önemini bir kat daha artırmıştır.
Modern metodlara İnstrumental metodlar (enstrümental analiz) da denilmekte olup, 1930 yılından sonra hızlı olarak gelişmeye başlamıştır. Bu metodlar, maddenin ışık absorbsiyonu, ışık emisyonu, magnetik, elektrik, radyoaktiflik gibi özellikleri üzerine kurulmuştur. Bugün sadece bir özellik üzerine kurulmuş olan metodlar ciltlerle kitap doldurulacak kadar çoğalmıştır. İnstrumental analiz klasik analizden daha hassas, daha az zaman alıcı ve daha kolay olmakla beraber, sonuçlarının değerlendirilmesi bakımından uzman kimyacılara ihtiyaç gösterir.
Bir analiz için uygulanacak analiz metodu madde miktarına bağlı olarak değişir. 50 mg'dan daha fazla madde miktarı ile yapılan analize makro analiz, 10-50 mg arasındaki miktarla yapılan analize yarı-mikro analiz, 1-10 mg arasındaki miktarla yapılan analize mikro analiz, 0,001-1 mg arasındaki miktarla yapılan analize ultra-mikro analiz ve 0,001 mg'ın altında kalan miktarla yapılan analize de sub-mikro analiz denir. Mikro, ultra-mikro ve sub-mikro analizlere bilimsel çalışmalarda başvurulur.

Kullanıldığı Alanlar

Bilimin, teknolojinin, kliniklerin ihtiyaçlarına göre çeşitli cihaz ve metodlar geliştirilmiştir. Mesela şeker fabrikalarında ayarlanmış polarimetreler yardımıyla şeker pancarındaki şeker oranı ölçülebildiği gibi, kliniklerde kan ve idrardaki üre, şeker, azot; ayarlı araçlarla tayin edilebilmektedir.

                                                   Kaynak:      http://tr.wikipedia.org/wiki/Analitik_kimya 

9 Şubat 2014 Pazar

DOĞA'DAN YANSIMALAR