23 Ağustos 2011 Salı

EKMEK ARASI KÖFTE(HİKAYE)

Annem sabah erkenden hazırlıklara başladı. Evde bir telaş bir telaş. Yemekler, pastalar, börekler…
— Akşama misafirlerimiz gelecek. Çok önemli kimseler. Misafirlerimizi en güzel şekilde ağırlamalıyız. Onları mutlu etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız, diyor.
Onun telaşlı hâlini görünce ben de yardım ettim. Odamı toparladım. Yatağımı düzelttim. Elbiselerimi katlayıp dolabıma yerleştirdim. Masamın üzerini düzenledim. Eşyalarımı yerli yerine koydum. Sonra da,
— Anneciğim senden bir isteğim var, dedim.
— Buyur, dedi.
Boynuna sarılarak,
— Akşama köfte de yapar mısın, dedim.
Annem,
— Tabii ki yaparım. Misafirlerle birlikte yersiniz, dedi.
Bu cevabı alınca çok sevindim. Çünkü köfteye bayılıyordum. Her gün olsa yerdim. Akşama yine yiyecektim. Akşam olsa da misafir gelse. Misafir gelse de köfte yemeye başlasak, diyordum.
Kahvaltı yapıp okula gittim. Derste köfteler gözümün önüne geliyordu. Resim dersinde köfte ağacı çizdim. Dallarına minik köfteler yaptım. Onları kırmızıya boyadım. Sahici gibi duruyorlardı.
Son derse doğru iyice acıktım. Karnım zil çalıyordu. Eve gitsem de köfteleri yesem diye sabırsızlanıyordum. Nihayet ders bitti. Servise binip eve gittim. Evimizin ziline bastım. Bir sürprizle karşılaştım.
Kapıyı kim açtı biliyor musunuz? Kıvırcık saçlı, uzun boylu, zayıf, esmer bir çocuk açtı.
Bana,
— Hoş geldiniz, dedi.
Bir an geri çekildim. Yanlış zile mi bastım, diye. Kapı numaramıza baktım. Hayır, doğru zile basmıştım. Demek beklenen misafir, bu çocuk idi?
— Hoş bulduk, dedim.
Oturma odamıza geçtim. Babam bizi tanıştırdı:
— Bu kardeşimizin adı Endri. Türkçe Olimpiyatı’na katıldı. Bu ağabey ise Endri’nin öğretmeni. Benim de sınıf arkadaşım. Kongo’daki Türk Okulu’nda görev yapıyor, dedi.
Bu arkadaşları televizyonda görürdüm ama bize misafir olacakları aklımın ucundan bile geçmezdi.
— Hoş geldiniz, dedim.
Öğretmenin elini öptüm. Endri’ye sarıldım. Benim adım Kemal, dedim.
Endri,
— Memnun oldum, dedi.
Onun Türkçe konuştuğunu görünce şaşırdım. Çünkü Endri Türkçe’yi gayet güzel konuşuyordu.
— Dilimizi nasıl öğrendin, dedim.
— Ben Kongo’dan geldim. Türkçe’yi okulda öğrendim, dedi.
Onlarla biraz sohbet ettik. Söz uzadıkça ben sabırsızlanıyordum. Bir taraftan da,
“Endri köftelerimi yediyse...” diye düşünüyordum.
Neyse ki annem, sofrayı hazırlamış. Hemen kıyafetlerimi değiştirip sofraya geçtim. Yemeğe başladık. Endri ile konuşmak istiyordum. Ona sorular sordum.
— Senin annen de sana köfte yapar mı?
— Hayır, dedi.
— Hayır mı? Niçin ama? Belki de yaramazlık yapıyorsun o yüzden, dedim.
Endri,
— Yaramazlıktan dolayı değil. Bizim ülkemiz çok fakir. Et bulma imkânımız çok sınırlı, dedi.
— Siz en çok hangi yemeği yersiniz, dedim.
— Pilav yeriz, dedi.
Sonra da ekledi.
— Bir gün kızlar yemek yer, ertesi gün erkekler, dedi.
Bu cevap karşısında herkes sustu. Çatal kaşık sesleri bile kesildi. Annem ağlayarak sofradan kalktı. Ben de çok üzüldüm. Üzüntüden köfteler boğazıma dizildi. Ne diyeceğimi bilemedim. Emin olmak için,
— Yani iki günde bir mi yemek yersiniz, dedim.
— Evet, bugün kızların sırası olmalı, dedi.
O anda Endri’ nin kardeşleri gözümde canlandı. Demek o çocuklar iki günde bir yemek bulabiliyor. Oysa ben günde üç öğün yemek yiyordum. Hem de bazı yemekleri beğenmiyordum.
Tabağımı alıp mutfağa geçtim. Endri’nin sözleri hâlâ kulağımda çınlıyordu: “Biz pilav yeriz, et bulma imkânımız yok, iki günde bir yemek yeriz, bugün kızların sırası olmalı.”
Mutlaka bir şeyler yapmalıydım.
Büyük bir ekmek aldım. Ortadan ikiye ayırdım. Tabağımdaki köfteleri ekmeğin arasına doldurdum. Ekmeği şeffaf poşete koydum. Poşetin havasını aldım. Kimse görmeden Endri’nin çantasına yerleştirdim. Şöyle düşündüm: “Endri yarın ülkesine gider. Çantasını açar. Bir de bakar ki çantanın içinde kocaman bir ekmek var. Ekmeğin içi köftelerle dolu. Kim bilir ne kadar sevinir! O sevinçle kardeşlerine haber verir. O gün bütün kardeşler aynı sofraya oturur, bir güzel köfte yerler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder