23 Ağustos 2011 Salı

ESKİ DEFTERLER(MASAL)

— Tık tık tık ...
— Kim o?
— Biziz.
— Siz kimsiniz?
— Biz senin eski eşyalarınız. Seninle konuşmak istiyoruz. Sana söyleyecek sözlerimiz var.
— Buyurun, içeri girin, lütfen.
Kapı açıldı. İçeriye neler girdi neler? Ben gördüklerimi söyleyeyim: “Bir çift spor ayakkabısı, az kullanılmış mavi çerçeveli bir gözlük, üç düzine plastik şişe, bir kurbağa iskeleti, üç paket gazoz kapağı, iki sepet muz kabuğu, dört kutu tebeşir, sayılamayacak kadar ekmek kırıntısı, iki paket kopya kâğıdı, bir kutu toplu iğne…” Bunlar kapıdan içeri girebilenler. Ya giremeyenler? Kapıdan başını uzatanlar, anahtar deliğinden bakanlar ve dışarıda bekleyenler... Hepsi de konuşmak için sabırsızlanıyordu.
İlk önce mavi çerçeveli gözlük konuştu. Hem de ne konuştu. Hakan’ı geçmiş günlere götürdü. Dedi ki:
— Hatırlar mısın, henüz sekiz yaşında idin. Bir gün okulda gözlerin kızarmıştı. Tahtayı bulanık görmüştün. Öğretmen, seni ön sıraya almıştı. Ertesi gün, ailenle doktora gitmiştin. Doktor bey, sana gözlük yazmıştı. Hemen gözlükçüye gitmiştiniz. Beni beğenip almıştın. Hevesle takıp okula gitmiştin. Ne olduysa üç gün sonra oldu. Üç gün sonra beni gözünden çıkardın. Bir daha da takmadın. Tam dört senedir şu kutunun içinde bekliyorum. Güneş yüzü bile görmedim. Her yanımı rutubet sardı. Camlarım eskidi. Vidalarım paslandı. Bana hiç acımadın mı? Oysa ben hâlâ o sevimli gözlük olmayı hayal ediyorum.
Hakan,
— Seni bu kadar üzdüğüm için özür dilerim. Aslında seni takmayı çok istiyordum. Ama üç gün boyunca arkadaşlarım bana “dört göz” demişlerdi. Ben de o günden sonra gözlük takamadım. Fakat aklım sende kaldı. Gözlerim hep seni aradı. Senden sonra okuma güçlüğü çektim. Bazen tahtadaki yazıları yanlış okudum. Güneşe çıkarken de çok zorlandım. Kar tanelerine bile bakamadım. Meğer gözlerimde tembellik oluşmuş. Uzun süre tedavi gördüm. Gözlerim düzeldi.
Spor ayakkabısı söz aldı. Dedi ki:
— Altıncı sınıfta idin. Basket maçını kaybetmiştiniz. Çok sinirlenmiştin. Hakeme itiraz etmiştin. Bir arkadaşınla tartışmıştın. Ona çelme takmıştın. Gerisini iyi bilirsin. İşte o gün bu gündür, bu suça âlet olduğum için kendimden utanç duydum. Hani sen, zeki çevik ve güzel ahlâklı olacaktın? Söyler misin, beni böyle bir suça neden âlet ettin?
Hakan,
— Evet, senin hiç suçun yoktu. Ben de aylarca vicdan azabı çektim. O arkadaşımdan da özür diledim. İyi birer arkadaş olduk. Ne kadar da tehlikeli bir iş yapmışım? O günden sonra hiç kimseyi üzmedim. Senden çok özür diliyorum.
Onların konuşması bitince aynı anda dört kolinin ağzı açıldı. İçinden beyaz, mavi, kırmızı, yeşil tebeşirler çıktı:
— Biz, basket potasına atılmış tebeşirleriz. Uç uca eklesen bir kilometre yol ederiz. Biz de yazıya, çizgiye dönüşmek istiyorduk. Ama sen bizi basket potasına attın. Hepimiz parçalanıp ayakaltında ezildik. Şimdi senden şikâyetçiyiz, dediler.
Kopya kâğıtları, kurbağa iskeleti, ekmek kırıntıları ve gazoz kapakları da konuştu. Hepsi de Hakan’la yüzleşti. Hakan, onlardan helallik istedi.
— Bir şartımız var, dediler.
— Nedir o şartınız?
— Madem iyi bir sporcu oldun. Hatalarını düzelttin. Bundan sonra da ülkemizi, dünya basketbol şampiyonasında temsil eden takımda olursan sana hakkımız helal olsun.
Hakan, onlara söz verdi. Ve şimdi millî basketbol takımımızı, dünya şampiyonu yapmak için canla başla çalışıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder