31 Ağustos 2012 Cuma

KABZ-U BAST

Kabz-u Bast Sızıntı info@sizinti.com.tr Hemen her seviyedeki insanın, değişik buadlarda yaşama yörüngesi içine girip onu te’sir altına alan “kabzu bast”, yaşadığı hayatın şuurunda olan ve duyarak yaşayan hemen her ferdi alakadar eder. Kabz; tutulma, derdest edilme, avuç içine alınma, can çıkacak hale gelme veya ma’nevi feyizlerin kesilmesi ve insanın mahiyetindeki boşlukları itibariyle, sımsıkı bir münasebet içinde bulunması lazım gelen feyiz kaynağıyla alakasının sarsılması ve boşlukta kalmasına karşılık “bast ise, yayma, açma, sergileme, ferah-feza bir duruma erme veya insanın, varlık içinde rahmet vesilesi olma noktasına eşyayı istap haddine ulaşması” şeklinde tarif edilebilir. Havf u recâ “korku-ümit” iradî birer tavır ve Hak yolunun salikleri için bir ilk menzil ve ilk nokta olmasına karşılık; kabz-bast, bir kısım iradî sebeplerin dışında, hakikat yolcusunun yolunu kesen veya onu şahlandırıp kanatlandıran nihai sınırda sırlı bir alış-veriştir. Havfu recâ, istikbâle âid, sevilip-sevilmeyen şeylere karşı bir endişe hissi, bir ümitlenmesi ise kabz u bast, halihazır itibariyle kalbe gelen değişik boy ve renkteki dalgaların tesirinde, kalbin neş’eyle atması veya kasvetle kasılması şeklinde de yorumlanabilir... Ma’rifet yamaçlarında seyahat edenler için kabz ne ise, yoldakiler için havf, onlar için bast ne ise, yoldakiler için de reca’ aynı şeydir. Kabz u bast; itibârî bir mahiyeti olan insan iradesinin nisbi te’siri bir yana, Allah’ın elindedir. Ve “Allah hem kabz eder hem de bast eder.” Bütün varlık, O’nun kabza-i tasarrufunda olduğu gibi, semalardan insanın kalbine kadar her şeyi dilediği zaman evirip-çeviren de O’dur. “Kalb, Hazreti Rahmân’ın parmakları arasındadır ve onu halden hale çevirir ve istediği şekli verir...” Peygamber sözü de bunu hatırlatmaktadır. Allah, dilediği zaman kalpleri öyle sıkar, öyle ihtiyaçlara boğar ki, artık O’ndan gayrı kimse o ihtiyacı gideremez.. Ve öylede onlara genişlik ve inşirah verir ki gayri hiçbir şeye ihtiyaç hissetmezler. Kabz celalı bast cemalîdir; birinde “vahidiyet” sırrıyla azamet ve ululuk, diğerinde de rahmet ve tecelli tenezzül nümayandır. Birinde zerreden sistemlere kadar bütün varlığı elinde tesbih gibi çeviren kudre ürperticiliği; diğerinde, bu ezip geçen akıl almaz büyüklüğün, bu herşeyi iki büklüm eden müthiş ceberûtun hayret ve dehşetiyle tir tir titreyen ruhlara “üns” esintileri halinde iltifât ve okşayıcılık vardır. Ne var ki herkes bu tecelli ve bu iltifatı aynı seviyede duyup hissedemez. Zira kabz ve bastın tecellileri, birazda şahısların sînelerinin genişlik ve darlığıyla mebsûten mütenasip “doğru orantılı” gelir. Evet, bir havanın iç sıkıntısı veya gönül inşirahı şeklinde hissettiği şeylerle; gözleri, veralara doğru aralanmış kapı aralığından, hep gözetlenip durduğu şuurunda olan, heyecan ve endişe dolu hüşyar bir kalbin, yerinde inbisat ve neş’e, yerinde de endişe ve burukluğu bir olmayacaktır. Her şey gibi kabz u bast da Yaradan’ın tasarrufunda ve gecelerin gündüzleri, gündüzlerin de geceleri takib etmesi misillü birbirini tak’îb eder durur. Sebeplerin âdî birer şart telak edilmeleri mahfûz, İlâhi irade, kabzu bast dilimlerini daraltır, genişletir; gerilimlere iter veya sevinçle coşturur. Evet, insan bazen çok geniş bir zaman dilimini kabzın pençesine düşmeden kuşların havada uçtukları gibi pervaz eder geçer. Bazen de, bir boşluktan bir boşluğa yuvarlanıyor gibi, kabz halleri sıklaşır, kabz dilimleri genişler, ruh bunalır ve insan da adeta iki büklüm olur. İlahi bir mevhibe olan makamın hakkını verememe bir kabz vesilesi olduğu gibi, çok defa günahlar da beraber erinde kabz getirirler. Bu itibarla, kabz hali, bir mü’min için her zaman bir teyakkuz vesilesi olmalıdır. Gafletlere karşı tavır alınmalı, günahlar, tevbe ve iyiliklerle savılmalı ve gönül gözü bir kere daha verâlara tevcî edilmelidir. Bast hali; kabzın, hayret, ürperti, yokluk ve hiçlik melodileriyle gelmesine karşılık, neş’e, sevinç ve şatahat şeklinde tecellî eder. Bu itibarla bast, öteleri müşahedeye açılamamış ve uhrevîliklere göre akord olamamış bir kısım çelimsiz ruhlar için aldatıcı ve kaybettirici olabilir. Bu türlü tehlikeler kabz hali itibariyle de söz konusu edilebilir., ama kat’iyyen, bast kadar değildir. Zira kabzla sıkışmış insan, her an vicdanıyla “sımsıkı tut beni, tut ki düşerim sensiz!” der, cisimlerin hava boşluklarını aştıkları gibi o da hevâilik boşluğunu aşar, O’nun inayetiyle bütünleşir ve o kasvetli zaman diliminde, bast haliyle ulaşılamayan noktalara ulaşabilir. Onun için bast halinde bazı ruhların gaflet ve gevşekliklerine karşılık kabz hâli hemen herkes için bir teyakkuz faslı sayılmıştır. Ayrıca bize aid kusur ve gafletlerle gelmiş bir kabz, ilerideki bir başlangıcı, şatahat ve gevşekliğe götüren bir bast da tehlikeli bir kısım kabzların sebebi olabilir... Gerçek mü’min, her hali, kendi çercevesi için de değerlendirip semere almasını bilen insandır. Kabz u bast O’ndan birer tecellidir bilene, Şükr için bast yapar, kabz eder insan bilene…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder