Hıçkırıklar bir kaç dakikalık bir rahatsızlıktan aylara, bazı nadir durumlarda da yıllara değin uzanan ve önemli düzeyde yaşam tehlikesi oluşturan sorunlara yol açabilirler. Hıçkırık boğazdaki ve göğüsteki kasların kasılması ile oluşur. Karakteristik ‘hık’ sesi , boğazın arka kısmında yumuşak dokudan oluşan bir kapak olan epiglotis (küçük dil) kapanırken havayı çok keskin bir biçimde içeri aldığımızda çıkar. Bu hareketlerin tümü tamamen istemsizdir, düşünmeden hıçkırırız. Hıçkırıklar pek çok nedenden dolayı oluşabilirler; çok hızlı ya da çok fazla yediğimizde; hatta daha ağır koşullarda örneğin göğüs bölgesindeki tümörler hıçkırığa neden olabilir.
İyi desteklenen bir varsayıma göre hıçkırıklar, birisi balıklarla diğeri de yüzergezerlerle (amphibians) paylaşılan en az iki tabaka evrimsel geçmişe işaret eder. Soluk almada kullandığımız iki ana siniri balıklardan edindik.
Sinirlerin bir grubu, frenik (phrenic), kafatasının tabanından çıkar, diğer yerlerin yanısıra göğüs boşluğu ve diyaframdan geçer. Bu zorlu yol sorunlar yaratır; frenik sinirlerin yolunu kesintiye uğratan herhangi bir engel nefes alma yeteneğimizi olumsuz etkiler. Frenik sinirlerin tahriş edilmesi hıçkırığa da yol açabilir. Daha rasyonel bir tasarım sinirleri enseden değil diyaframa yakın bir yerden geçirirdi. Bir şanssızlık eseri bu tasarımı solungaçları bir diyaframın altında değil de enselerine yakın olan balıksı atalarımızdan miras aldık.
![]() |
büyütmek için tıklayın |
Çok uzun bir süre evrimsel tarihimizi, ofislerde, kayak parkurlarında ve futbol alanlarında değil, değişik zamanlarda, çok eski okyanuslarda, küçük ırmaklarda ve savanlarda geçirdik. Geçmişimiz ve bugünkü durumumuz arasındaki bu olağanüstü kopukluk vücudumuzun zaman zaman belli öngörülebilir şekillerde denetimi kaybetmesine yol açar. İnsan dizindeki, beldeki ve bileklerdeki kemikler, su canlılarında yüzlerce milyon yıl önce ortaya çıktılar. O halde dizlerimizdeki kıkırdağı yırtmamız, iki bacak üzerinde yürürken bel ağrısı duymamız, bilgisayar kullanırken, örgü örerken veya yazarken karpal tünel sendromu oluşması şaşırtıcı olabilir mi? Balık ve yüzergezer atalarımız bunları yapmıyorlardı.
Bir balığın vücut planını ele alın, bir solucan türünün vücudunu oluşturan genleri değiştirerek uyarlayın, daha sonra da onu dik bir şekilde yürüyen, düşünen ve parmaklarını son derece ince bir biçimde denetleyebilen bir memeli olarak giydirin, böylece felaketi davet etmiş olursunuz. Bu balığı ancak bir bedel ödeyerek giydirebiliriz. Mükemmel bir biçimde tasarlanmış olan -yani uzatılmış tarihsel mirası olmayan- bir dünyada basurdan ya da fıtıkdan çekmek zorunda kalmazdık. Ne de binalarımızı yenilemek bu kadar pahalı olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder