12 Şubat 2012 Pazar

Kamerunlu çocuk: Biz de muhabbet edelim

Kamerun Yaounde'deki öğrencilerimizi evimize davet etmek istemiştik.



Buradaki şartlarla hazırlanan güzel bir kahvaltı sofrası sunmuştuk. Göze hitap eden bu güzel sofranın gönüllere de hitap etmesini istiyorduk. Bu yüzden hiçbir şey eksik olmamalıydı. Biliyorduk ki bu öğrenciler birçok şeyden mahrum kaldığı gibi aile kavramından da mahrumdu. Birlikte yemek yemenin, çay içmenin, sohbet etmenin tadını alamamışlardı. Ruhlarındaki bu eksik parçaları bir öğretmen olarak tamamlamak istiyorduk.

Öğrenciler aralarında fısıldaşıyor, kendi dillerinde sofradaki güzellikten bahsediyorlardı. Yer sofrası, çay bardakları, çay kaşıkları ve birbirinden lezzetli birçok şey. Herkesin gelmesiyle birlikte sofraya oturduk. Çocukların gözleri, 'hangisinden yesem' der gibiydi. Kimi çocuk, çay bardağının yarısına kadar şekeri dolduruyor ama alışık olmadığı için karıştırmadan daha fazla şeker koyuyordu. Kimisi yere nasıl oturup yiyebileceğine bakıp öğrenmeye çalışıyor, oturmaya çalışırken düşüyor, tekrar denemek istiyordu. Kimisi ise ilginç ve lezzetli bulduğu yiyecekleri nasıl yaptığımızı soruyordu. Belli ki Türklere has kahvaltıdan hoşlanmışlardı. Muhabbet muhabbeti açıyordu. Çocukların 'iyi ki gelmişiz' duygularını gözlerinden anlayabiliyorduk. Daha sonra öğrendik ki bizimle birlikte kahvaltı yapan ve yemek yiyen öğrenciler; evlerinde anne-babalarına "Biz de yerde birlikte yiyelim, muhabbet edelim." diye baskı yapıyorlarmış. Muhabbet ilerlerken çocukların lideri konumundaki bir çocuğun konuşmasıyla muhabbetin havası birden değişiverdi: "Siz her gün çocuklarınıza bu sofradan mı hazırlıyorsunuz?" Biz de "Tabii!" dedik bir anda. Sonra sert görünümlü bu çocuk duygulandı ve konuşmasına devam etti: "Biz üç kardeşiz. Annemiz sekiz sene önce vefat etti. Babam ise bizi bir bakıcıya bıraktı. Nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Bize bakıcı bakıyor. Bakıcı benim yaptığım temizlik karşılığında bize yemek yapıyor. Sizin çocuklarınız bu yüzden çok şanslılar."

Çocuğun bu sözleri birçok çocuğun derdini hatırlatmış, bizi ise duygulandırmıştı. Ailelerin birçoğunda çocuk ya babasını tanımıyor ya da babası çocuğu görmeye gelmiyordu. Çocuklar genelde anneleri ile yaşıyordu. Anneleri ise kimi zaman başka evlilikler yapıyor ve çocuklar aile sevgisinden ve merhametinden uzak kalabiliyordu.

Bazı çocuklar, Türk öğretmenlerinden gördükleri ilgi ve alakadan dolayı Türk öğretmenlerine ailelerinden daha çok bağlıydı. Aslında bu yüzden birçok öğrenciden aynı şeyleri duymuştuk hep:"Öğretmenim, siz bana annem-babamdan daha çok yardım ediyorsunuz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder