5 Şubat 2012 Pazar

Dua da fıtrî bir ibadet

İnsanların başlarına gelen sıkıntılarda, şükür gerektiren durumlarda en fıtri özelliklerinden birisidir dua.



Dua, elleri Yaradan'a açarak ondan imdat dileme, bağışlanma ve af isteği, acziyetini iliklerine kadar hissedip, kendi benliğini sıfırlayarak Allah'ın merhamet ve rahmet kanatlarının altına sığınmadır aynı zamanda. Peygamberler de hayatlarının her devresinde dua olgusunu hayatlarına hâkim kılmışlardır.

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Yılmaz, Kur'an'daki Peygamber Dualarının Psiko-Sosyal Analizi konulu çalışmasında duanın ne kadar fıtri bir ibadet olduğunu gözler önüne seriyor. Peygamberlerin kendilerini güven içinde hissettikleri ve başlarına gelen sıkıntı ve zorluk anlarında duaya sığındıklarını vurgulayan Yılmaz, "Hayat hakkı tanınmayacak derecede toplumsal şiddete maruz kalan peygamberler gibi Musa peygamber de, 'Ya Rabbi, bana indireceğin şeye muhtacım.' diyerek Allah'ın kendisine bir çıkış yolu göstermesini dilemiştir." diyor. Peygamber de olsa, gelecekte nelerle karşılaşacağının, nelerin hayır ve nelerin şer getireceğinin insanlara kapalı olduğunu söyleyen Yılmaz, "İnsan bazen, birtakım şeyleri kendi namına isterken, -Kur'an'ın ifadesiyle- farkına varmadan kötülüğü kendine çağırır. Bu, acelecilikten ve cehaletten kaynaklanır. Psikolojik bir zafiyet olan bu durum, çoğu zaman hataları peş peşe getirir. Bunun şuurunda olan peygamberler, kendileri için hayırlı olan şeyleri temenni ederek aceleci davranmaz, vuku bulan şeyleri de hayır addederler."ifadelerini kullanıyor.

Yakup aleyhisselamın dualarında, bir babanın başına gelebilecek en büyük bela ve musibetler karşısında Allah'a tam bir tevekkül ile bağlılığın ve sabrın en üst seviyesi vardır. Bu olayda en zor şartlarda bile ümitvâr olmanın görüldüğünü dile getiren Yılmaz, böyle anlarda susup halinden insanlara bahsetmemenin sabrın en güzeli, durumunu sadece Allah'a arz etmenin ise sabrın en mükemmeli olduğunu belirtiyor.

Dua sonrası en önemli noktalardan birinin de tevekkül olduğunun altını çizen Yılmaz, "Tevekkül, gerekli tüm çabayı gösterip Allah'a güvenmek, hiçbir şeyden endişe duymayarak Allah'a tam teslim olmak ve emrine boyun eğmektir. İbrahim (as) de iman etmeyen kitlelerle hayatı boyunca amansız mücadele etmiş, bütün sebeplere tevessül ederek yürüttüğü her işin sonunu Allah'a bırakmıştır." şeklinde konuşuyor. İnsanların hayatlarının çeşitli safhalarında yaşadıkları huzursuzluk, sıkıntı gibi durumların zaman zaman peygamberlerde de meydana geldiğini vurgulayan Yılmaz, "Peygamberlerin dışındaki kimselerde bu tür bir sıkıntı ve huzursuzluk, ruhî bir rahatsızlığa dönüşerek ızdırap haline gelebilir. Peygamberler ise böyle anlarda, bunun bertaraf edilmesini Allah'tan dileyerek huzur ve sükûnete ermeye çalışırlar." diyor.

Kişi yenilemeye önce kendinden başlamalı

İnsan, değiştirme ve dönüştürme işine önce kendinden başlamalı, sonra yakın daha sonra da uzak çevresini etkilemeye çalışmalı. Bu durum, peygamberlerin toplum mühendisliği bilinci içerisinde hareket ettiklerinin göstergesidir. Musa aleyhisselam tebliğ öncesi ilk hazırlık safhasında Allah'a yönelir ve göğsünün genişletilmesini (sükunet), işlerinin kolaylaştırılmasını, dilinin açılıp sözlerinin tesirli kılınmasını diler. Bu, hayırlı işlerde ön hazırlık yapmanın, Allah'tan yardım dilemenin gerekli olduğunu gösteriyor.

Şeytan, Eyyub (as)'ın duasında görüldüğü gibi başkalarını da aracı yaparak kişiyi huzursuz etmeye çalışır. Şeytan ve nefsin kışkırtmalarına karşı mücadelenin en önemli pozisyonu sabır evresidir. Eyyub peygamberin bulunduğu hali (hastalıklarını) sadece Allah'a arz etmesi, sabır konusundaki metanetini gösterirken, şeytanın ve nefsin tuzaklarından da korunmayı dilemesi anlamına gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder