15 Aralık 2011 Perşembe

Benim Biricik Babaannem(hikaye)

Babaannemi tanıyanlar çok iyi bilirler ki o, bir işi kafasına koydu mu, onu muhakkak yapar. Hani derler ya, tuttuğunu koparan cinsten diye. Babaannem de tam öyle işte. İlerleyen yaşına rağmen bütün işlerini kendisi yapmak istemesi boşuna değil. Bu onun en önemli prensibi olmuş artık.
Son zamanlarda Kur’ân öğrenme isteği yakıp tutuşturuyor onu. Bizden habersiz mahallenin kursundaki hocaya gitmiş. “Böyleyken böyle hocam.” demiş, “Ben Kur’ân öğrenmek istiyorum…” Hoca bir babaannemi dinlemiş, bir yüzüne bakmış. Hâliyle şaşırmış tabi. Şaşırmasın da ne yapsın! Karşısındaki yetmiş yaşını geçmiş bir teyze. Böyle olunca onu da kıramamış. Üzülmesin diye kabul edivermiş onu öğrenciliğe. Belki de biraz uğraşıp bırakacağını düşünmüştür. Tabii o, babaannemi tanımıyor da ondan.
Kursa başlamış başlamasına ama tüm olup biteni bizden yine bir müddet gizlemiş. Bunları bana sonradan anlattı. Ne de olsa ben onun biricik torunuyum. Hâlinden anlarım. Bunu bildiği için en önce bana açtı sırrını. Onun evinde kaldığım bir gece tam uyuyacaktım ki, “Sana bir şey söyleyeceğim Ayşenur.” dedi. “Buyur babaanneciğim.” dedim. Şakacıktan kaşlarını çatıp “Kimseye söylemek yok ama, tamam mı?” dedi. Gülümseyip “Tamam.” dedim. Sonra o büyük sırrını açıkladı bana. Yani Kur’ân öğrenmek için mahallemizdeki kursa gittiğini… Bunu duyunca ben de şaşırdım önce. Sonra da sevindim tabi. Böyle azimli bir babaanne başka kimde var ki? Neyse. Meğer benden bir isteği varmış da ondan sırrını açıklama gereği duymuş. Yarınki dersine yardımcı olmamı istiyormuş. Böyle teklif reddedilir mi hiç. “Elbette babaanne!” deyip çıktım yatağımdan. Çabucak abdestimi alıp başımı örttüm ve beraberce açtık ilk dersini.
Harfleri tanımaya tanıyor ama gözleri iyi seçemiyor ki babaannemin. Sin’le Şın’ı karıştırıyor. Fe ile Kaf’ı. Böyle olup da doğrusunu bilemeyince önce üzülüyor, sonra bakıyorum çakmak çakmak oluyor gözleri. Bir besmele çekip yeniden başlıyor harfleri tanımaya. Bilince bir mutlu oluyor görmelisiniz. “Haydi bakalım bir tane daha sor.” diyor neşeyle. Bildiği harfi uzun uzun tarif ediyor bana. “Bak bu dal” diyor, “Beli bükük. Ra değil. Noktalı olunca da zel deriz buna.” Bu konuşmalarına neşeyle gülümsüyorum. Onun da yeşil gözleri mutlulukla parlıyor. O mutlu olunca ben de seviniyorum. Babaannem Kur’ân öğreniyor, dünyalar benim oluyor…
O böyle harften harfe, oradan harekelere, kısa sûrelere geçip yavaş ama azimle ilerlerken zaman da kuş gibi uçup gitti. Gayret eden her insan gibi babaannem de Allah’ın yardımıyla hedefine ulaştı. Kur’ân okumaya geçtiği gün, hep beraberce kursuna gidip lokum dağıttık, evimizde yemek verdik. Benim gayretli ve çalışkan babaannem, bu sevincini günlerce sürdürdü. Bize hediyeler aldı, mutluluğuna mutluluk kattı. Her hâliyle olduğu gibi bu azmi ve başarısıyla da bize örnek oldu.
Geçenlerde yine beni çağırdı yanına. Kulağıma yine bir sır fısıldayacağını söyledi. Bir şaşırdım ki, sormayın. Yine ne plan kurmuştu acaba. Ben böyle düşünürken o, kulağıma, Yasin Sûresi’ni ezberlemeye karar verdiğini fısıldamasın mı! Ne diyeceğimi bilemedim. Aman olmaz babaanne, sen ezberleyemezsin, gözlerin seçmiyor, hem aklında nasıl tutacaksın, desem, babaannemi kızdıracağımı biliyordum. O yüzden “Öyle mi babaanne, ne güzel düşünmüşsün.” dedim. Bunu duyunca memnun oldu. “Yaparım değil mi?” dedi. “Elbette!” dedim, “Yaparsın tabii…”
Çalışan, gayret eden Allah’ın yardımıyla hedefine ulaşmaz mı. Ulaşır elbet. Ben bunu babaannemde daha iyi görebildim. Lafı uzatmayayım. Babaannem Kur’ân’ın başına geçti bile. Ne de güzel okuyor değil mi. Ya-sîn!

Gülhan KARAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder