22 Eylül 2013 Pazar

SANAL BEBEK

Helikopter başımın üstünde dönüyordu. Polis arabaları sirenleriyle kulaklarımı, yanıp sönen ışıklarıyla gözlerimi dalgalandırıyorlardı. Bir jip hızla geçerken yanımdan takla attı, sonra tekerleklerinin üzerine düşüp yoluna devam etti. Kocaman bir örümcek duvarın üstünden bırakıverdi kendini. İşte o sırada kollarında kalp dövmeleri olan beyaz ayılarla göz göze geldim. Onların hemen arkasında bir asker, tüfeğiyle sürünüyordu. Geceydi. Gürültüye ve dehşete rağmen genç anneler kollarındaki bebekleri melodiler eşliğinde huzurla sallıyorlardı.

Oyuncakçı \"Nasıl bir şey arıyordunuz?\" diye sordu. \"Kaç yaş için? Kız mı erkek mi?\". \"Kız\" dedim. \"Küçük bir kız. Ona sorumluluk duygusu verecek bir şey olmalı!\". Oyuncakçı bilgiç bir tavırla: \"İşte, sanal bebekleri bunun için yaptılar.\" dedi. \"Bir canlının sorumluluğunu almayı öğretiyor çocuklara.\" Sonra raftan üzerinde küçük bir ekran ve düğmeler bulunan, elektronik saate benzer bir şey indirdi. \"Bakın!\" dedi, \"Bir düğmeye basınca bebek doğuyor. Artık oyuncağın sahibi ona bakmak zorunda. Karnı acıkınca onu doyuracak, hastalandığında doktora götürecek, uykusu geldiğinde uyutacak, sıkıldığında gezdirecek, oyun istediğinde oynatacak, üzüldüğünde sevindirecek... Eğer ekranı izlemez, uyarıları dikkate almaz, gereken düğmelere basmazsa bebek ölür. Oyuncak durur.\"

\"Sarın!\" dedim.

Taksiye bindiğimde cebimde bir sanal bebek taşıyordum. Şoför, taksimetrenin düğmesine basmış, rakamlar patlayan mısırlar gibi uçuşmaya başlamıştı. Sarı arabayı kırbaçlayan, \"Nereye?\" sorusuna verdiğim cevaptaki ses tonuydu.

Yalnız olmama rağmen şoförün yanına değil, arka koltuğa oturmuştum. Konuşmak istemiyordum. Söze girecek mi diye korkuyla beklemeye başladım. \"Havalar da soğudu.\" kış cümlelerinden ilki olurdu. Ya da trafik muhabbetiyle kesilirdi kurdele. Şoför içimden geçenleri anlamış gibi tek kelime konuşmadı. Torpido gözünden çıkarttığı pipoyu yaktı. Teybini açtı. Caz... Adam caz dinliyordu

Dikiz aynasının köşesine bir çocuk resmi iliştirilmişti. Şoför yalnız arkadan gelen arabaları değil, çocuğu da izliyordu göz ucuyla. Çocuk da arabayı süren adama sevgi dolu gözlerle bakıyor, sonra aynanın köşesinden arkadan gelen arabaları seyrediyordu. Bir ara gözlerini ovuşturmaya başladı; farlar gözünü almış olmalıydı. Sonra aynadan daha parlak gözlerini üzerime çevirdi. Farlar bu kez benim gözümü kamaştırdı.

\"Cebinde ne var?\" dedi kısık bir sesle. Korku, şaşkınlık ve sebebini bilmediğim bir mahcubiyet içerisinde \"Sanal bebek.\" dedim. \"Kızına mı aldın?\" dedi. \"Evet.\" dedim. \"Yaşatabilecek mi?\" dedi. \"Yaşatmalı.\" dedim. Eliyle trafik lambalarını göstererek: \"Işıkları takip etmesini bilmeli. Kırmızı yanınca duracak, yeşil yanınca geçecek.\" dedi. \"Bundan kolay ne var?\" dedim. \"Yanılıyorsun. İstersen kendini bir gözden geçir. Kaç kez kırmızıda geçtin? Kaç kez yeşile rağmen gitmedin? Kaç kez ateşi görür görmez üzerine kapatmak yerine, ceketini rahatça giydin? Ellerinin derisi soyulacak diye ellemedin asit dökülmüş elleri. Kilitledin gözlerini, hışımla çekip kepenkleri. Hiç konuşmayı bırakıp dinlemeyi denedin mi? Hiç ağlayanlardan sevincini gizledin mi? Sözlerini tutmamak hırpaladı mı seni? Gölgeciysen, neden esirgedin gölgeni?\"

\"İyi ama bunların sanal bebekle ne ilgisi var?\" dedim. \"Onlar gerçek insanlar!\" Çocuk, küçümseyen bakışlarla süzdü beni. Alaycı bir ses tonuyla: \"Ölmediklerine göre sorun yok, öyle mi?\" dedi.
Yüzüm kızarmıştı. Kızmıştım da. Onu susturamayacağımı biliyordum. O hâlde inmeliydim taksiden. Şoför bütün bu konuşmalardan habersiz, hızla sürmeye devam ediyordu arabasını. Piposunu tüttürüyor, caz dinliyordu.

\"Müsait bir yerde ineyim.\" dedim. Araba durdu. İnmeden önce çocukla göz göze geldik yine. Bu kez ben sordum:

\"Senin sanal bebeğin var mı?\"
Gülümsedi. \"Ben sanal bebeğim. Öldüm.\" dedi.
                              
 
 
           GONCA DERGİSİ         http://www.goncadergisi.com/konular/detay/sanal-bebek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder