14 Haziran 2013 Cuma

NE GÜZEL GÜNLERDİ...

 Telavizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel haldeydik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Masanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi... Bir defa olsun kümesten yumurta almamış, bir defa olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
  Dışarıda kar...İçeride kanaat...İçeride huzur...
Televizyon yoktu. Gazetede her zaman olmazdı. Öyle güzel haldeydik ki, keyfimiz boulmazdı hiç...
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna ram olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
 Sonra illa ki, büyüklerin anlsttığı hikayeler, hatıralar... Birçoğu arızal ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuyada hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, lezzetliydi, sağlıklıydı ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkanın zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar... İçeride huzur...
 Zam endişesi doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umrunda... Ne güzel günlerdi...
Mutluluğun resmini çiziyorduk...Hey gidi günler diyen kaç kişiyiz?..
                               
                                                                                                     Mahmut TOPUZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder