26 Ekim 2011 Çarşamba

Dışa vurulmayan yas hastalığa dönüşebiliyor

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dışa vurulamayan acının yıllara yayılmasının ebeveynlerde yıkıma yol açacağını, farklı hastalıklara dönüşebileceğini söylüyor. Prof. Dr. Medaim Yanık ise şehit yakınlarına, ihtiyaç duyulmadığı sürece sakinleştirici verilmemesi gerektiğini aktarıyor.Kapıyı çalan rütbeli askeri camdan gören annenin 'oğluma bir şey mi oldu?' sorusu yürekleri dağlar. Oğulları askerde olan her anne-babanın yüreği ağzındadır aslında. Güvenlik güçlerimizin evlerinde, eşlerinde ve çocuklarında da aynı endişe yaşanır. İşte geçen hafta 24 eve teröristlerin baskın haberinin acı bilançosu ulaştırıldığında tüm vatandaşların da gönüllerine bir kor düştü. Şehit haberleri geldiğinde dik durmaya, ağlamamaya, acısını içine akıtmaya çalışan o ana-babalar, eşler, metanetli olma adına zor bir dönem yaşıyorlar şimdi. Peki acıyı içine akıtmak, gözyaşlarını tutmak ne kadar doğru? Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aile yakınlarının 'ağlama, çevreye güçsüz görünme' gibi telkinlerle baskı yapmasının acılı ebeveynlere zarar verdiğini söylüyor. Acılı ailelerde 'olayı inkâr', 'kendini suçlama' gibi duygular baş gösterdiğini vurgulayan Tarhan, "Bu duyguların rahat bir şekilde yaşanması yasın yarım kalarak yıllara yayılmasına da mani oluyor." dedi. Tarhan, "Vatan sevgisi" gibi yüksek duyguların acıyı atlatma sürecinde anne-babaya yardımcı olacağını belirtiyor. Tarhan, yas tutmanın aynı zamanda biyolojik bir süreç olduğunu dile getiriyor. Kişi acı dolu bir olay yaşadığında mücadeleye devam etmesi için vücutta 'kortizol' denilen bir hormon salgılanıyor. Bu hormon sınırlı bir süre için yoğun stres altındaki kişiyi ayakta tutuyor. Sonrasında ise kişiler tükenme noktasına geliyor. Nevzat Tarhan, yaslarını tutamayıp acıları bastırmanın ileride çeşitli hastalıklara dönüşebileceğini aktarıyor.

Şehit yakınları duygularını ifade edebilmeli

Şehit cenazelerinde medya mensupları şehit tabutunun karşısında sıralanırken en hüzün dolu kareyi çekebilmek için adeta birbiriyle yarışıyor. Aileler de kameraların karşısında metanetini korumaya çalışıyor. İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Medaim Yanık, kameralar karşısında sahici bir duygusallık yaşamanın mümkün olmadığını, bu yüzden en azından kamera kullanımının sınırlı düzeyde tutulması gerektiğini söylüyor. Ailenin değerlerine uygun düşmeyen törenlerin hazırlanmasının da yanlış olduğunu ifade eden Yanık, "Yabancı kişilerden ziyade, kişinin sevdiği ve güvendiği kişilerin şehit haberi vermesi daha uygundur. Bu dönemde şehit yakınlarının duygularını ifade etmelerine izin verilmeli. Şehit yakınları, cenaze törenine gidebilmeli. Ailelerin tepkisi çok uçlarda olmadığı sürece sakinleştirici ilaç verilmemeli." diye konuşuyor.

İsyan ederek ağlamak doğru değil

İstanbul İl Müftü Yardımcısı Abdurrahman Binbir, cenazelerde acı içinde söylenen, "Bu benim çocuğumu mu buldu?" gibi sözlerin yanlış olduğunu söyledi. Binbir, insanların kendilerine eziyet etmeden acılarını yaşamaları gerektiğini vurguladı. Peygamber'in hayatından örnekler veren Binbir şunları söyledi: "Efendimiz önceleri ağlamamayı tavsiye etmişti. Oğlu İbrahim'in vefatıyla onun üzüntüsünden ağladığını gören Sahabe, "Ya Resulullah sen bize ağlamayı yasaklamıştın." deyince, Peygamber Efendimiz, "Gönülde olan merhametin gözyaşıdır bu. Benim yasakladığım isyan edercesine ağlamaktır." buyurmuştur."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder