17 Aralık 2011 Cumartesi

Zirveler temkin ister

Tebe-i tâbiîn döneminin büyük muhaddislerinden Yahya b. Said el-Kattan hazretlerinin kötü sözlü bir komşusu varmış. Bir gün komşusu ona çok ağır sözler söyler. Hak dostu, hakaretler savuran insana hiç karşılık vermez; sadece bir fısıltı halinde dudaklarından şu ifadeler dökülür: "Belki de doğru söylüyor, bana kimliğimi ve nasıl biri olduğumu hatırlatıyor. Evet, ben kimim ki ya da neyim ki bunlara istihkakım olmasın!"Evet, büyüklerdeki bu türlü mülahazalar, benzer hal ve tavırlar hep bu vicdan genişliğinin alâmetidir. Gönülsüzdür onlar, nefisleri hesabına kolay kolay kırılmazlar. Başkalarının kusurlarını ve kendi iyiliklerini hemen unutur; ama kendi hata ve günahlarını, bir de başkalarından gördükleri ihsanları asla hatırdan çıkarmazlar. Hemen her zaman her şeyi etraflıca ele alır, meselelere geniş bir açıyla bakar, hadiselere ve şahıslara mülayim ve müsamahalı yaklaşır ve sinelerini herkese açık tutarlar. İşte, bütün inananlar, vicdan genişliği açısından onlara benzemeye çalışmalı ve o ufku yakalamak için gayret göstermelidirler.

Kötü Ahlakın Neticesi

Diğer taraftan; kötü ahlak, insanda darlık hasıl eder. Vicdan, cehalet, kibir, gurur, bencillik, kıskançlık gibi fenalıklar sebebiyle daralır, büzüşür ve bir hodgâmlık dehlizine dönüşür. Mesela; bir insanda çekememezlik ve kıskançlık da diyebileceğimiz "haset" marazı mevcutsa, o kimse, kendisinden başkasının başarısını, zenginliğini, güzelliğini, ilmini, mutluluğunu... çekemez; kendisinde olmasını istediği değişik vasıf veya mevhibelerin başkasında bulunması karşısında rahatsızlık duyar. Hakk'ın takdirine rıza göstereceğine, kaderî planların kendi heva ve hevesi istikametinde cereyan etmesini ister; hadiseler arzu ettiği gibi gitmeyince de kaderi tenkit eder ve sürekli hezeyan yaşar.

Haset böyle sürüp gittiği takdirde birkaç kişiye karşı olan bu çekememezlik hissi zamanla büyür, genişler; sonra da düşünce ve hissiyat ufkunu tamamen kuşatarak insanı bütün iyiliklere, güzelliklere sövüp sayan bir saldırgan hâline getirir. Hatta bazen hâsid kimse, kıskandığı insanlar Müslüman olmasına rağmen, her fırsatta onlara hakaretler savurur; sırf kıskançlığından ötürü ehl-i küfürle bir olup haset ettiği müminlere saldırır. Kendi nefsine ait bir darlığın mahkûmu olan böyle biri, ahsen-i takvime ait genişliği kat'iyen duyamaz ve iman atmosferinin gerçek rengini asla göremez.

Kibirli bir insan da, kendini büyük kabul ettiğinden dolayı hakiki büyüklerin büyüklüğüne tahammül edemez. Hatta, bir üstadı, bir hocası, bir mürşidi varsa, onu bile hazmedemez. Zâhiren mürşidini takdir eder ve onun ardı sıra yürüyor görünür, ama haddizatında görünüşteki o takdir ve takibinden de içten içe rahatsızlık duyar. Azıcık mürekkep de yalamışsa, "Ben de bir kısım şeyleri biliyorum" der. Bazı insanların, Allah'ın te'yidine mazhar olduklarına ve ilahî inayetle desteklendiklerine hiç inanmaz; benliğini aşıp başkasını kabule yanaşmaz. O hal üzere devam ettiği sürece de, hep bir darlığın pençesinde debelenip durur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder